Wednesday, March 4, 2009

"Mayan Dolphin Stew", not my travel journal from HONDURAS




Itiraf ediyorum, bu blogu sirf yemekle doldurmam mumkun degil!
O kadar cok guzel sey var ki, dikkatimi sadece bir keyif ustune yogunlastiramiyorum. Geziyorum, onunde saplanip kaldigim binalar goruyorum, once biraz cekinerek gidip, sonra bir kutu biraya bile ihtiyac duymadan isindigim partileri eve gelip, birini uyandirip anlatmak istiyorum, herkesin kendi arkadasiymis gibi birbirinden calacagi deger gariplikte insanlarla tanisiyorum, cekistirilmesi gereken daha ne palavralar, ne fiyaskolar var...

Honduras'tan geleli 4 gun oldu. Cep zaten delikti, simdi ustumde palto dahi kalmadi... Kevgir misin be kardeslik? Olsun, bari global krizden Honduras daha az etkilenecek. Ailem "mort-gaga"larla can cekisirken, ne buyuk heveslerle geldigim okulu birakip, Istanbul'a donmem gerekirken bu Honduras tatilinin zamansizliginin suclulugu altinda ezilsem de iyi ki gitmisiz.

Sevgili Frijoles'ime kafami yaslamis, sokaklarda benim kadar uzgun birini ararken, taksinin yayalardan yol kaparcasina gaza bastigi bir baska sari isikta, "Guney Amerika'da en cok hangi ulkelere gitmek istiyorsun?" gokten indi, coktandir siradaki butun dusunceleri itti, ve koca poposunu en one soktu. Gisede butun gun cesitli dusuncelere bilet kesen ben, bezgin bezgin siraladim, "Arjantin, Honduras, Sili, Peru". "Honduras mi? Neden?" Omuz silkerek, "En az kesfedilmis oldugu icin".

"Iyi o zaman, haftaya izin aliyorum, sen gitmeden Honduras'a gidiyoruz" dedi, ama ben iki gun sonra Frijoles'i biletlerimizi alip karsima cikincaya kadar ciddiye almamistim. O gun travel guide aldik, aksam valiz yaptik, ertesinde uctuk. Tikir tikir...

Hayati basitlestirmek insanin elinde...

Tembel oldugum icin tatili tekrar anlatmak yerine, yazdigim bir emaili kopyalayacagim. "Cok mesgulum" de derdim, ama sonra basilirsam tukurdugumu yalayamayacak kadar da gururluyum.

Madem bu bi food blog, farz edinki bu da bi Mayan Dolphin Stew:


Orta Amerika'nin en az kesfedilmis ulkesinden HOLA!

Durust konusmak gerekirse, gitmeden once travel guidelari karistirdigimiz zaman birbirimize pek itiraf edemeden "nereye
gidiyoruz biz!" dedik. Ucagimiz oranin en endustriyel sehrine San Pedro Sula'ya saat 10 gibi indi. Yoldaki goruntuler de yaramiza tuz basar cinstendi: Sagda solda fahiseler arabalara yaslanmis pazarlik ederken "isverenleri" ellerinde pompali tufeklerle on adim gerilerinden bekcilik yapiyorlardi. Ic gudusel olarak taksinin arka koltuguna iyice gomulduk. Ilk defa bizim havaalani- sehir manzarasinin o kadar da kotu olmadigini dusundum. Kanadali ve Amerikalilarin butun
yataklarini kaptigi hostelimize girdik, ve elektirikli tellerle cevirili oldugunu bilmenin huzuruyla gozlerimizi kapadik. Bu
issizligin 30%u buldugu San Pedro'daki zorunlu gecemizdi ve ordan kendimizi kucuk ve huzurlu bir turist kasabasi olan Copan'a atmaya can atiyorduk.

Erkenden kalktik, otobus istasyonu yurunebilir mesafede olmasina ragmen bi taksiye atladik ve Copan'a giden ilk otobusle ilk hedefimize yol aldik. Sehirden uzaklastikca gevsedik. Muz agaclarinin, 3er 5er ustune dolusulmus motorlarin arasindan gecerek butun Maya uygarliginin en sanatci sehrine geldik. 2-3 otel gezdik, pazarlik yaptik, ama zamaniizi otel arayarak gecirmenin dusuncesi bizi icerden icerden kemirdiginden biraz o-piti-piti, biraz eleme methoduyla sectigimiz otelimize cantalarimizi atip, onlar daha yataga dusmeden sokaga ciktik. Dogru Copan kalintilarina...

Saat 3u buldugundan, zaten cok da turistin gelmedigi turlar coktan cekilmis, heybetli tapinaklar yuzyillardir orada yasayan papaganlar ve biz iki kuzuya kalmisti. Elindeki boyu kadar sopasinin ucuna kirmizi bir kus tuyu baglamis rehberimiz, cektigimiz her kareye Copan'in Kanuni'si 16 Rabbit kadar onemli olan sopasini sokmayi teklif ederken, en zarif sekilde yan cizerek buyuleyici Maya sehirlerinde uzerine cikilmamis tas birakmadik. Guatamala, Meksika, El Salvador'daki Maya
sehirleri arasinda bi touchball turnuvalari olurmus. sporcular ve taraftarlar, hatta zaman zaman krallar aylarca ordan oraya gezermis. Simdiki durumdan da cok farkli degil yani. Sonra da en guzel heykellerle suslenmis sehri secerlermis tum Mayalar. Copan 60 yil boyunca en artsy sehir secilmis. Haftada 3 hayvan (mumkunse puma yada jaguar, ama genelde yilan dahil hersey kabul), ayda bir insan kurban ederlermis. Icinizden zavalli bakireler diyorsaniz yaniliyorsunuz, en makbul kurbanlar en iyi touchball oynayanlar ve genc erkeklermis, ama tabi bu arada bakireler de gitmiyor demek degil. :) Kulturlerinde benim en cok hosuma giden sey su oldu: krallar oyle pasa pasa oturdugu yerden "su olsun" demiyor, onlar da aci cekiyor. Her iki-uc senede bir memeleri, yanaklari, kulaklari ve kollari kesilerek kan veriyorlar. Her kurbanin kani gibi onlarinki de kaynatilip, duman olarak tanrilara gonderiyorlar. Tanrinin bu dumanlarla beslendigine inaniyorlarmis. Bu yuzden bi cok kralin adinda duman var, Smoke Snake gibi.

Her ne kadar rural arealar guvenli olsa da merkezden ayrilmamayi oneriyorlar. Soguk dusumuzu aldiktan sonra topu topu iki sokaktan olusan merkezde "dolastik", sonra da cump yatak...

Yine erkenden kalkip otobusu yakaladik ve ulkenin kuzeyindeki La Ceiba'ya gittik. Atlantik'e komsu piril piril kumsallara degil ama! Pico Bonito National Park'ina. Burada orman o kadar yogunki alt tarafi 2700mlik zirveye ulasmak icin 10 gun gerekiyormus. Nehire komsu camur bir yoldan ta ic taraflardaki koylere otobus var ancak nehir sadece bir gecelik yagisla metrelerce yukselebildigi icin yol demeye sahit lazim. Yari nehir yatagi, yari camulu patika. Tingir mingir, 30 yerli, 3 turist kalacagimiz eco-lodge'a geldik. Lodge dendigine bakmamak lazim, buralarda olsa bir yildizli olurdu. Ama bize coooook guzel
gorundu! Cloud forestin icinde 4 oda, 3 cadir, 2 bungalow. Burasi aslinda bir eco-adventure turizm sirketine ait. O bahsettigim nehirde kayaking, rafting yapiyorlar, ormanlarda atli safari duzenliyorlar. Isleten herkes yabanci. Basinda suratsiz bir Alman, yaninda her anglofon ulkeden birileri calisyor. Isin komigi, aralarinda Turkiye'da rafting guidelik yapmis 2 kisi de vardi ve bir iki kelime Turkce bile konusuyorlardi! Guzel bir uyku cektikten sonra misssss gibi kokan Honduras orman kahvesi ve "typico"yu mideye indirdikten sonra canavar gibi hazirdik nehri goguslemeye. Rafting damarlarimiza bekledigimiz kadar adrenalin pompalamadiysa da o kanyon o kadar guzeldi ki yine de mest olmus sekilde donduk logde'a. Bird watching icin Honduras ideal
travel destination. Woody Wood Pecker'dan imza almaya firsatimiz olmadi ama onla, Toucanlarla, taniyamadigimiz bi suru kusla samimi olduk.

Raftingi hic dusmeden kahramanca bitirdik :). Su ilikti ama bota cikinca biraz usuyorduk. Son kisimlarinda yagmur da yagmaya
baslamisti. Kuru giysiler burnumuzda tutuyordu. 8 kisi, 2 raft minnacik bir 4 cekere dolustuk, tingir mingir donduk lodgeumuza. Biraz daha islak kalmaya dayanamadigimizdan ve yeterince "yikandigimizi' dusunerek dusu atlayip, kuru, sicacik giysilerimizin icinde ac kurtlar gibi masanin etrafina dolustuk. O sirada bize makarna en kral yemek gibi geldi. Nam nam... Sonra bohcamizi toplayip, yine yollara dustuk.

Bu rafting yapan firmanin enteresan yani bekledigimizin tersine, daha cok 30+ insanlarla dolu olmasiydi. Hatta Omega'da kalanlarin yarisi 50 yasin uzerinde Amerikalilardi. Onlarla muhabbet ederken bi sonra gidecegimiz yerde scuba+kayaking+wakeboarding center isleten bir adamla tanistik. Butun tiyolari kaptik. Onun yeri bizim gidecegimiz yere ters kaliyordu, ama firsat olsaydi ona da ugramak istiyorduk.

Hafif firtinali bir havada vapura binip, guide'in paradise diye bahsettigi Roatan'a gozleri diktik. Bir inatci keci yagmura ragmen
acik havada oturucam diye tutturunca, ben de kapali bir yere sigindim ve dalgalarda midem bulandigi icin gozleri kapadim. Uyandigimda yagmur hafiflemisti, ve uzerimden dev cop torbalarina doldurduklari esyalariyla bir aile geciyordu. Hop sol bacak, sonra hop sag bacak. Frijoles'e bakindim. Her zamanki arastirmaci Frijoles heralde 20 senedir suyun icinde bekleyen dev bi gemiden geri kalan pas yiginini inceliyordu. Geriye bi iskeleti kalmisti.

Yagmur yeniden bastirdi. Limanin disina cikip taksi-dolmus cevirdik. Yarim yamalak Ispanyolcamizla basladik muhabbet etmeye. Burda home-stay var mi? Mumkunse aile yaninda kalmak istiyoruz? Nasil yani tanimadiginiz insanlarin evine kendinizi davet mi ettirmek istiyorsunuz? Oyle degil, para karisligi yanlarinda kalmak istiyoruz. Diger ulkelerde common practise ama burda degil galiba? Himm... Ilginc. Benim evim olsaydi size kiralardim ama ailemle kaliyorum. Peki home cooking yeme imkanimizda mi yok?

O sirada yasli bir adam arabaya binip, cok guzel Ingilizcesiyle hemen lafa karisti. My name is Robert Carlt. I lived in the Miami for a while. Welcome to Roatan. Next time you are in Coxen Hall ask for me. Everybody knows me here. I will show you around.

Daha sonra geri donup onu bilmek istedik ama firsat olmadi.

Gec olmustu ve acikmistik. Hemen Omega'da ki adamdan aldigimiz tiyolar uzerine Chilie's diye cok seker bir yere girdik. Burda kendimizi simartip 30 dolara decsent cabin kiradik. Burda da sicak su yoktu ama nankor olmamak gerek, kendi tuvaletimizin olmasi zaten bizim icin basli basina buyuk bir gelismeydi. Tamamen tahtadan bir kulube, 3 tarafi cam, pardon mosquito net, onunda camasirlari astigin minik bir porch. Ortak kullanilan half-way equipped bir mutfak. Oh, daha iyisi Sam'da kayisi!

Butun gece yagmur yagarken misil misil uyuduk. Her gunku gibi bir typico yiyip, kostuk denize. bir hafta boyunce her sabah insan beans, eggs, tortilla yemekten sikilmaz mi? Ben yumurtadan cok sikildim ama Frojoles hala doymadi! Her gun typica yemek bana zor gelse de sik sik yenebilecek kada guzeldi kahvaltilari. Yogun kokulu kahveleri benim gibi kahve delisi olmayalarin bile kanina girecek kadar guzeldi. Turk cayimi alip oturdum bilgisayarin karsisina, taze demlenmis, mis... Ama surda bi bardak o kahveden olsa iyi kapisirlari.

Roatan'da, butun Karayipler'de yasayan deniz canlilarinin 96%si mevcut oldugu icin dalmak icin ideal yer. Adanin dort bit yani corallarla cevrili, yani National Geo surekli buralarda cekim yapiyor. Ancak yagmur sonrasi netlik azaliyor, ve gunesli gunlerdeki kadar hayvan gorulmuyor. Giderken sting raylar, manateeler gormeyi umuyorduk ama normal dalislarda sadece renkli coral baliklarini gorduk. Bu adanin biraz ilerisinde Utila diye baska bir ada var. Burada dunyanin en buyuk baligi olan whale shark'i year round gormek mumkun ama sezonu olmadigi icin kimse bulamama riskini alip gitmek istemiyor. O yuzden bu sefer cok heveslenmemize ragmen onu goremedik. :(

Yine de hayatimiz boyunca unutmayacagimiz iki deneyim yasadik: 18-20 tane kopekbaliginin arasina daldik, ve yine 18 tane yunusun arasinda yuzduk, hatta onlarla oynadik. Kopekbaliklari herhangibi bir balik gibiydiler. 20m derine indik, bir kayaya arkamizi yasladik. Guide'in yaninda bi kovada olu baliklar vardi. O kova suya girince kokusuna 18-20 tane disi kopekbaligi geldi. Erkekler insanlarla hasir nesir olmayi pek sevmiyorlarmis. Basladilar etrafimizda donmeye. Hayret edilecek kadar yakindan geciyorlardi. Biraz uzansak degerdik. Oyle 10 dakika etrafimizda dolastilar. Sonra rehber kutuyu acti, ve birden
ortalik hareketlendi. Baliklar kapismaya basladilar. Kipirdamadan izledik. Baliklar bitince ortalik sakinlesti, uzaklastilar.
Kapistiklari yerlere bakindik dis bulabilir miyiz diye ama bir sey yoktu. Bir kopekbaligi hayatinda 30,000 dis yeniliyormus!!

Cok sakinlerdi, harhangibi bir baliga benziyorlardi. Orda cok komik bir grouper vardi. Insanlara alismis, kopek gibi sokulgan bir balik! Kucagina falan geliyordu. Tombik de bir seydi, 30 kilo gelir.

Ertesi gun de yunuslarla yuzmeye gittik. 20 yunusu bir buyuk bir koya kapamislar. Onlar da orayi iyice benimsemis, insanlara cok alismislar. Seker mi sekerler! Ikimiz icinde bu tatilin highlighti bu oldu. Ayni kopek gibiler! Sinasiklar, oyuncular, cheer edimeyi seviyorlar, nazikler. Once bi yunusla tanistik. Bize sesli ve visual commandleri ne kadar iyi anladigini gosterdi. El isaretlerini, sesli komutlari anliyorlar. Sonra da bi komutu yaptiktan sonra havlar gibi sesler cikartip oksanmak istiyorlar. Simarik mi simariklar, doymuyorlar ilgiye. Bravo diye bagirip alkislayinca iyice heyecanlaniyorlar cocuk gibi! Sonra serbertce yuzduk aralarinda. Insanlarla oynamaya bayiliyorlar. Sen yuzerken merakli merakli gelip seni itiyorlar, sana surtuyorlar. Ya da onune gelip "beni sev" diye duruyor oylece! Muhtesem yaratiklar, insanin sarilasi geliyor. Sonra senle oyun oynuyorlar, midye kabugunu suya birakiyorsun, batmadan aliyorlar. Buyuleyici bir deneyimdi. Orda onlarin arasinda saatlerce kalabilirdik.... Yasadigimiz en guzel deneyimlerden biriydi hayatimizda.

Ustelik aralarinda bir tane yavru bile vardi!!!

Simdi Frijoles iste, ben valiz yapiyorum. Roatan'i not ettik, bir gun whale shark sezonunda yine gidecegiz. Ada Honduras'a ait ama anglofon, giderek populer olacak bir yer. Henuz cok kesfedilmemis, ama yine de bi 200 kisilik yabanci kolonisi var adada. Turizme, ya da marinaciliga yatirim yapmak isteyenler icin ideal yer. Ya da sadece huzur dolmak isteyenler icin...

No comments: